İnsanoğlunun maddeyi algılarken hangi “zihin yapısı” ile hareket ettiği, sadece kendisini ilgilendiren değil, çevresini de etkileyen bir mahiyet arz eder. Bu etkinin beklide en bariz hissedildiği alan ekonomidir. Ekonomik sistemlerdeki hastalıklı zihin yapılarının ürettiği,  insandaki aşırı tüketim hırsının ve bencilliğinin önüne geçebilecek biricik güç ahlaki değerlerdir. Yine insanoğlunda bulunması gereken “bireysel sorumluluk” ile “sosyal sorumluluk” arasındaki dengeyi de “ahlaki değerler” sağlar. Zira insanların ekonomik faaliyetlerini ve sosyal hareketlerini yaptıkları kişisel tercihleri ve seçimleri bu değerler tayin eder. Aynı şekilde toplum yaşamındaki mesuliyetlerin aracı olan kurumların etkin bir işlev görmesi de toplumun ahlaki tercihleri ile bağlantılıdır.
Ülkemizin ekonomik işleyişine de hâkim olan kapitalist sistemin kurucu babalarından olan Adam Smith,“ahlakla ekonomi birbirinin zıddıdır” diyerek, ahlakın, bireyin maddi çıkarına zarar verdiğini ve dolayısıyla toplumun ekonomik gelişimine sekte vurduğunu iddia etmiştir. Batı’nın tasavvur ettiği bu hastalıklı anlayışın erdemlerden yoksun “teknik insan” tipini model alan ekonomik anlayışın, ülkemizi getirdiği uçurumun dibi, artık ayan beyan gözler önündedir. Ekonomik kalkınma bakımından maddi boyutta bugün takdiri hak eden ileri bir düzeye gelinmiş olunsa da, artık “iş kazalarında Avrupa birincisi ve dünya üçüncüsü olan bir ülke” konumuna terfi ettiğimiz de ortada olan bir hakikattir. Bu akıbet, üretim yapan insanın sanki bir insan değil de robotmuş gibi algılanmasının bir sonucudur.  
Batı, yaptığı yanlışın farkına ödediği ağır faturalardan sonra vardı. Bugün ahlaki dokunun ekonomide etkin belirleyici unsur olduğu sonucuna ulaştı. Kendi insanının yaşadığı coğrafyalarda, tespit ettiği bu noktaya azami dikkati gösteren politikaları hayata geçirmeye başladı. Biz bugün Batı’nın ulaştığı bu hakikatin çok uzağındayız. Kendi değerlerine sırtını dönerek, Batı’yı geriden takip eden bir ülke olmamız nedeniyle, entelektüel birikimimizin ürünü olan -Nurettin Topçu gibi mütefekkirlerimizin ortaya koyduğu- “etik insan” modelini bilmemize rağmen bir türlü bu modeli esas alarak hareket etme iradesini ortaya koyamıyoruz. Bunun en son somut örneğini asansör kazasında yaşadık. Zira insanın içini sızlatan en acı şeyde asansör kazasında 10 canın yitip gitmesine sebep olan “ahlaktan yoksun üretim anlayışının” cinayetini, “sektörel kaza” diyerek sunan ve bu yolla masumiyetini ifade eden firma sahibinin, gençliğinde Nurettin Topçu’nun sohbet halkasında bulunmuş ve halen o ruh ikliminde olduğunu tahayyül eden bir insan olması. Ne diyelim, durum bu kadar vahim. Bu durum bize gösteriyor ki hem siyasette hem sivil toplumda hem ekonomide kısacası hayatın her alanında, ahlaki değerlerimizi içselleştirmiş fertlerden oluşan bir toplum olma yolunda, daha kat etmemiz gereken çok mesafe var.
Tüm ifade edilen cümlelerden ümitsizlik içinde olduğumuz değil, bilakis hedefimizin idrakinde olarak mücadele azmimizin tam olduğu anlaşılsın. Elbet hakkıyla mücadele edersek bir gün Hak’kın hakikati mutlaka tecelli edecektir. Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in ifadesiyle “Kırılırda bir gün bütün dişliler/ Döner şanlı şanlı çarkımız bizim/ Gökten bir el yaşlı gözleri siler/ Şenlenir evimiz barkımız bizim”

 Okunma Sayısı : 785         19 Kasım 2018