Bugün dünya ekonomik bir krizle boğuşurken ülkemiz de dar bir ekonomik boğazdan geçmektedir. Tüm bu sıkıntıların sebebi insanın doğasına aykırı olarak üretim ve tüketim dengesini gözetmeme üzerine inşa edilmiş vahşi kapitalizm ve onun temsilcisi olan medeniyet tasavvurudur. Tüm bu çıkmazların içinden kurtulmanın yolu ise daha farklı bir ekonomik zihniyetle olaylara yaklaşarak hareket etmek ve buna uygun bir insan tipini eğitim yolu ile yetiştirerek toplumun sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel yaşamıma hakim kılmaktır.
Vahşi kapitalizmin ortaya koyduğu ekonomik anlayışa göre, iktisadın tanımı nedir sorusunun cevabı, “insanın sınırsız ihtiyaçlarının kıt kaynaklarla karşılanabilmesi için çalışma yapan sosyal bir bilimdir” diye verilmektedir. Kapitalist zihniyete göre insanın ihtiyaçlarının sınırsız olarak ilan edilmesi “ihtiras” kavramını gündeme taşımaktadır. İnsanın tahrip edilmiş doğasını “bir vadi dolusu altını olsa gözünü ikinci vadiye diker” diyerek bizleri hatırlatan Resulullah (sav) adeta İhtirasın tatmin edildikçe azgınlaştığını ifade etmektedir. İşte bu şekilde azgınlaşma potansiyeline sahip insan arzularının, hem birey hem de toplum açısından mutluluğu temin için aşkın değerlerle hizaya sokulması gerekmektedir. Yoksa vahşi kapitalizmin yaptığı gibi, bu arzuları meşrulaştırmakla insanların mutluluğu asla temin edilemez. Olsa olsa hırsını bayraklaştıran tüketim çılgını müsrif ve azgın bir toplum meydana getirilir.
İnsanlığın mutluluğu için Hazreti Resulullah’ın (sav)  “mal isteyene kanat yeter. Evet, kanaat eden iktisad eder. İktisad eden bereket bulur”  hadisini merkezi alarak iktisat tanımı yapacak olursak, karşımıza çıkacak ilk terimler “tevekkül, kanaat ve berekettir” 
 Tevekkül, insanın gerçekleşmesini istediği bir arzusu için elinden geleni yaptıktan sonra Allah’a yönelerek işi ona havale etmesidir. Yani insanın tedbir alarak takdiri Allah’a bırakmasına “tevekkül” denir. Neticede ortaya çıkan tabloya razı olmak da Müslüman için önemli bir teslimiyet göstergesidir. Bu şekilde vasıflandırılan bir tevekkül kavramı rızk elde etme noktasında gayret gösterme ve sonuca razı olma aşamasında ki olayları da kuşatır. İnsanın,  Allah’ın kendisine takdir ettiği rızka rıza göstermesine ise “kanaat” denir.
Tabii ki İslam’ın,  insanın rızk elde etme noktasında böyle bir “tevekkül” ve “kanaat” anlayışını destekleyerek “bereket” doğuran sosyal iktisat anlayışı mevcuttur. İslam’ın sosyal iktisat anlayışı üç temel esas üzerine oturur. Bir, israfın haram kılınması; iki, lüks yaşamın tavsiye edilmemesi; üç, Allah yolunda infakın tavsiye ve teşvik edilmesi. İşte bu üç esas üzerine temellendirilmiş toplum yapısında birlik, beraberlik, dayanışma ve yardımlaşma eksik olmayarak, insanların hayatlarını huzurla bereketlendirecektir. Zira böyle bir yaşamda hiçbir zaman “karnı tokken gözü açık insanlar” geneli teşkil etmeyerek, üretimin önemini bilerek, “veren elin alan elden daha üstün olduğunu” idrak eden “bir günü diğer gününe eşit olduğunda ziyandadır” ölçüsünden hareketle daima üreten bir insan tipi,  toplum yaşamına hakim olacaktır.
Tam tersi olduğunda ne olur denirse, maalesef bugün Amerika ve Avrupa’da evde beslenen hayvanların mamasına yıllık 17 milyon dolar harcanırken, dünyada toplam açlık çekenlerin ihtiyaçlarının yıllık 19 milyon dolara karşılanabilecekken sefalet içinde olan insanlara el uzatamayan dünya insanlığı meydana gelir. Suçlu kim derseniz tüm bunları idrak ettiği halde çözüm için ciddi adımlar atamayan insanlar topluluğudur.

 Okunma Sayısı : 1172         19 Kasım 2018