Matüridilik sosyal, kültürel, felsefi boyutu olan dini ve fikri bir düşünce sistemidir. Belirli bir amaca göre birbirinin mütemmim cüzü olan fikri bir örgü ve bunun üzerine temellendirilen dini bir öğreti içeren Matüridilik, bir ilkeler manzumesidir. Tarih boyunca kültürün önemli bir boyutunu oluşturan dini birikimlerin, belli bir süreden sonra donuklaşarak zamanla bozulması neticesinde müntesiplerini nefes alamayacak hale getirmesine fırsat vermeyecek yegane bakış açısı, günün bilim ve teknolojik gelişimine ayak uydurarak yeniliğe ve değişime açık olmaktan geçmektedir. Tarihi çizgiyi muhafaza ederek gelişimi ve yeniliği temin etme açısı içinde olmak, toplumların aslını yitirmedim var oluşunun temel koşuludur. Bu temel koşulları Türk düşünce hayatında Ebu Hanife’nin (MS.Ö. 757) “hukuki düşünce ve içtihat metodu” ile Maturidi’nin (MS.Ö. 950) “tevilciliğinden” oluşan düşünce sistemi sağlayacak güçtedir.
Matüridilik, aklı ve sağduyuyu önceleyen bir anlayışla dinin, milli kültürle kaynaşmasını temin eden, böylece İslam ümmetinden olan ancak farklı kültürlerden beslenerek İslamı yorumlayan toplumların, birbirinin farklılıklarını bir çatışma unsuru olarak görmemesini, tam aksine bir zenginlik olarak algılamasını sağlayan bakış açısını bünyesinde barındıran bir düşünce sistemidir. Ehli sünnet çerçevesinde Maturidi düşence sistemine dayanılarak meydana gelen ahlaki yapı ve inanç ilkelerinin etrafında ortaya koyulacak olan metafiziksel çerçeve, tüm İslam ümmetini farklılıklarına rağmen kuşatacak bir genişliğe sahiptir. Tarihte Osmanlı Devleti’nin, bu anlayıştan beslenerek ortaya koyduğu adalet, güven ve hoşgörü esasına dayalı, insanı yaşatılması gereken en değerli varlık olarak gören, İbrahimi Milletleri ise hayırda ve güzel işlerde yarışması için Allah’ın yarattığı toplumlar olarak kabul eden bir medeniyet tasavvurunun başarı hikayesi, bu hakikati doğrular niteliktedir.
İyi kötüden, doğruyu yanlıştan, güzeli bayağıdan, “tefrik etmeye” yarayan en büyük nimet “aklı” kullanarak İslam dininin günlük hayatta karşılaşılan “ameli” sorunlara cevap verebilmesi için hukuki düşünce ve içtihad metodunu ortaya koyan İmamı Azam Ebu Hanife; dinin kültürle uyum içinde “terkip” edilmesi için “aklı” kullanarak “akidevi-inanç” konularında “tevil” edilmesini bir metod olarak ortaya koyan Ebu Mansur Maturidi; İslam dininin inanç ve ibadet boyutunun içselleştirilerek bir “ahlak” anlayışının doğmasına vesile olan Piri Türkistan Ahmet Yesevi ile bir bütünün mütemmim cüzü tamamlanmış ve Türk düşünce sisteminin “inanç, ibadet ve ahlak” bütünlüğünü bünyesinde barındıran “Alperen” insan tipi doğmuştur.
Bugün insanlığın ihtiyaç duyduğu güven, adalet ve huzuru temin edecek dini düşünce sisteminin özeti Hanefi-Maturidi-Yesevi zihniyetinin bünyesinde mevcuttur. Bu zihniyeti tesis etme görevi ise Türkiye Devletinin görevidir. Şurası muhakkak ki dünyanın dört bir köşesindeki mazlum milletler, bu görevin yerine getirilmesini umut ve heyacanla beklemektedir.

 Okunma Sayısı : 1181         19 Kasım 2018