Dünya küreselleşme sürecinin çok farklı bir boyutuna girmiş bulunmaktadır. Bugüne kadar süregelen statik yapıları ve kurumları derinden etkileyen, milletlerin birbirleri ile olan ilişkilerini çok farklı dinamik zeminlere taşıyan bu süreçte, Türkiye’nin sağlıklı adımlar atabilmesi için, şu anki konumunun neresi olduğunu tespit etmesi ve devamında kendisini istikbale taşıyacak olan realist stratejileri belirleyerek hayata geçirmesi lazımdır. İlk tespit olarak en elzem olan temel ihtiyacın, değişime ve gelişime açık, geniş bir tasavvur kabiliyetine sahip gençlik yetiştirilmesi olduğu söylenebilir. Tabiki gençliğin yetiştirilmesi deyince eğitim, eğitim deyincede ilk akla gelen kurumlardan biri de okul olmaktadır.

Toplum, doğası gereği sürekli kendini yenileyen ve değişime tabi tutan bir yapıya sahiptir. Toplumun değişimini sağlayan en önemli dinamiklerin başında okullar gelmektedir. Nesillerin hem insanlık tarihinin evrensel tecrübeleri hem de içinde doğduğu milletin kültürel mirası ile buluşması en yoğun olarak okulda meydana gelir. Değişim sürecinin sağlıklı işleyişi bakımından okullarımızın “fabrikasyon tipi nesil” yetiştirme anlayışından süratle sıyrılarak “inovasyon tipi nesil” yetiştirme anlayışına geçmesi lazımdır. Tabir yerinde olursa okullarımızın, merkeze hep statik esasları alarak çocukları “sınava hazırlayan okul” modeli yerine, merkezine dinamik esasları yerleştirerek “hayata hazırlayan okul” modeline göre yapılandırılması lazımdır. Diğer bir ifade ile okulun varoluş gerekçesinin merkezinde, yetişen nesilleri hayata hazırlamak olmalı, sınav faktörü ise bu hedefe giden yolda kullanılabilecek araçlardan sadece bir tanesi olmalıdır. Yani araç amaç haline dönüştürülmemelidir. Eğer bu hataya düşülürse toplumun değişime, yeniliğe ve girişime açık bir gençlik yerine; varolanla yetinen, kendini yenilemeyen ve gittikçe içine kapanan bir gençlik ile muhatap olacağı açıktır.

Gençliğin, istikbalden emin olması için geleceği kurgulaması gerektiği bir dünyada, günü idare etme adına basma kalıp bilgileri “ezber yaptıran” değil; onların aklını, vicdanını ve fıtratını esaret altına almaya çalışan, maddeci tahakküme dayanan düşünce kalıplarına dair “ezber bozduran” bir bakış açısını, okulların eğitim sistemine hâkim kılmak, ancak eğitimin ekonomik, sosyal, kültürel, dini ve fiziki boyutuyla bir bütün olarak ele alınması ile mümkündür. Biz gençlerimize eğer gelecekte vatanı, milletti, devleti teslim edeceksek, onları hayatın tüm yönlerini kapsayan bir bütünlük içinde yetiştirmek mecburiyetindeyiz ve okullarımızı ona göre dizayn etmek zorundayız. İşte o zaman okullarımız karekter sahibi nesil yetiştiren kurumlar haline gelecektir.

Türkiye’nin eğitim sistemi okullarda bozulmuştur; düzelecekse de okullarda düzelecektir. Talim Terbiye’de istediğiniz programı hazırlayın, müsteşarlıkta istediğiniz stratejiyi belirliyen, Milli Eğitim Bakanlığından istediğiniz talimatı verin, iş dönüp dolaşıp okullarda bitecektir. Okul, öğretmeni ile, öğrencisi ile, memuru ile, yardımcı hizmetçisi ile, yöneticisi ile bir bütündür. Aslında değişimin topluma hemen yansıdığı aynı zamanda da toplumdaki tüm değişiminlerin anında kendisine yansıdığı mekânlardır okullarımız. Bu akışın okullardaki en büyük yönlendirici aktörleri öğretmenler ve yöneticilerdir.

EMPERYALİZM İLE MÜCADELE VE OKULLARIMIZ

Okullar, öğretmenlerin öğrencileri yetiştirdiği mekânları olmanın yanında, kendi mesleki gelişimlerinide sağladıkları mekânlar olma özelliğini de kazanmalıdır. Ben öğretmen oldum iş bitti zihniyeti yanlıştır. En başta öğretmenler mesleki yönden değişime gelişime ve yeniliğe açık olmalıdır. Acaba mesleğe atanan öğretmenlerden kaç tanesi, mesleki gelişimini sağlayacak ve alanında yeniliklerden bilgi veren bir seminere katılmıştır. Ben söyleyeyim inanın yekün tutmayacak sayıda çok azı katılmıştır. Bunların hepsi tabi ki imkân meselesi, ancak bu çalışmaların hepsi okul dışına gerek kalmadan okulun içinde yapılabilecek çalışmalardır. Yani okullar öğretmenlerin kendi mesleki gelişimini sağlayabilecekleri bir zemine ve imkâna kavuşturulmalıdır. Okul yapısı içinde öğretmenin kendisini yenilemesine imkân vermeyen bir eğitim sisteminin, tasavvur sahibi öğrenci yetiştirmesi mümkün değildir.

Okul müdürleri kendilerini “maslahat güden idareci” konumdan sıyırıp “değişimi tetikleyen yönetici” konumu taşımalıdır. Diğer bir ifade ile müdürler için okul liderlik yaptıkları medeniyet taşıyıcısı kurumlar olmalıdır. Böyle bir tasavvura sahip okul yöneticisi hem öğretmenlerin okulda mesleki yönden kendilerini rahat hissedebilecek bir ortamı elde etmelerini sağlamış olacak; hem de öğrencilerin daha özgüvenle kendilerini geliştirecek okul ortamı elde etmiş olmalarına vesile olacaktır.

Öğrenmenin tetikleyici unsuru meraktır. Okul, öğrencinin kendine ve hayata dair merak içinde olduğu ve bu merakına neden, niçin ve nasıl soruları ile cevaplar aramaya çalıştığı mekânlar olmalıdır. Okul, öğretmenlerin kendi mesleki gelişimlerini ve değişimlerini içinde yaşayarak sağladıkları, yetişen nesillere rehberlik yaptıkları mekânlar olmalıdır. Okul, yöneticilerin kendilerini birer lider olarak gördüğü ve bir memleketin istikbalinin kurtarılacağı ana mekânlardan biri olmalıdır.

Hasılı kelam okullarımız, her tefekkürün mayalandığı ve gençlerin bu mayayla yoğrulduğu tekne olmalıdır. İşte o zaman dünyayı adaletsizlik temeli üzerine sömürmeye çalışan zihniyetlere karşı, daha etkili mücadele veren bir nesli okullarımız inşa etmeye başlamış olacaktır.


 Okunma Sayısı : 639         13 Kasım 2018