Çin’in Ekonomik İlişkileri ve Doğu Türkistan

Zamanın ve mekanın daralması manasına gelen küreselleşme sürecinin etkisiyle üretimin mahiyetinde meydana gelen değişimler, maliyet giderlerini düşürmek için üretimin belirli aşamalarının farklı bölgelerde yapılması noktasında büyük markalara imkanlar sağlamıştır. İşgücü, toprak ve enerji temini aşamasında avantaj sağlayan ülkelere yönelen üretim faaliyetleri, doğal olarak bazı bölge ve ülkelerin ekonomik olarak hızla kalkınma sürecine girmeye başlamasıyla sonuçlanmıştır. Bu süreçten dünyada en karlı çıkan ülke, dünyanın Amerika’dan sonra en büyük ikinci ekonomisine sahip devlet konumuna yükselen Çin’dir.

Elde ettiği ekonomik büyüme hızını kaybetmek istemeyen Çin, yeni bir vizyonla hareket etme ihtiyacını hissederek, tarihi “İpek Yolu”nu canlandırmak için “Kuşak ve Yol Projesi”ni hayata geçirmek istemektedir. Yaklaşık 70 ülkeyi içine alan bu proje, özü itibari ile Çin ekonomisi ve siyaseti bakımından uluslararası ticaret strateji konumundaki politik bir çıkıştır. Hayata geçirilmek istenen “Kuşak ve Yol Projesi”ne dahil bölgenin dünya yüz ölçümünün %26’sını ve enerji kaynaklarının ise % 75’ini kapsadığı dikkate alınırsa, projenin ne derece büyük olduğu anlaşılmaktadır. Çin’den başlayarak kuzeyde Moğolistan’a, batıda İngiltere’ye, güneyde Hindistan ve Myanmar’a kadar uzanarak deniz ve kara/demir yolları ağı ile geniş bir coğrafyayı içine almaktadır.  21 trilyon dolarlık “Kuşak ve Yol Projesi” Asya’nın en doğusu ile Batı Avrupa kıyılarını birbirine kavuşturarak yaklaşık 4,5 milyar insanın yaşadığı bu coğrafya üzerindeki ekonomik, kültürel, sosyal hayata tesir edecek, ulaşım, turizm,  teknoloji, sanayi, enerji ve lojistik sektörlerini büyük oranda etkileyecek bir potansiyele sahiptir. 

Asya’yı başlangıç noktası alarak Afrika ve Avrupa’yı karayolu, demiryolu ve denizyolu  ulaşım ağı ile birbirine bağlayan “Kuşak ve Yol Projesi”nin, Kuşak bölümü “İpek Yolu Ekonomik Kuşağı” ismi ile ifade edilip; Çin’i Orta Asya ve Rusya üzerinden Avrupa’ya, Orta Asya üzerinden Ortadoğu’ya ve Güneydoğu Asya üzerinden Hint Okyanusuna bağlayan kısmını; Yol bölümü ise “21.Yüzyıl Deniz İpek Yolu” ismi ile ifade edilip; Çin’i, Güney Çin Denizi ve Hint Okyanusu aracılığı ile Avrupa’ya ve Güney Çin Denizi aracılığı ile de Güney Pasifik Okyanusuna irtibatlandırılan kısmını oluşturmaktadır. Görüldüğü üzere “İpek Yolu Ekonomik Kuşağı” ve “21.Yüzyıl Deniz İpek Yolu” projelerinin birleşiminden oluşan “Kuşak ve Yol Projesi” Çin’in, kendi ekonomik gelişim sürecinin kesintiye uğramadan devam etmesi için attığı bir adımdır.  

Türkiye’nin bu tablo karşısındaki durumuna bakacak olduğumuzda, Çin’in “Kuşak ve Yol Projesini” gündeme taşımadan daha önce Türkiye’nin başlattığı ve Türkiye, Azerbaycan, İran, Gürcistan ve Kazakistan’da Uluslararası Forum düzenlediği, bölgede yer alan ülkelere arasında sınır geçişlerini kolay bir hale getirmek amacıyla ilan ettiği “İpek Yolu girişimi ve Kervansaray Projesi” zaten gerçekleştirilmesi arzulanan bir hedef olarak tayin edilmişti. Türkiye’nin ilan ettiği bu proje, Çin’in ortaya koyduğu proje kapsamında Kazakistan’dan başlayarak Türkmenistan, Kırgızistan, Tacikistan, İran üzerinden Türkiye aracılığı ile Avrupa’ya uzanan demiryolu ile Kazakistan başlayarak Hazar Denizinden geçerek Azerbaycan’a ve Gürcistan üzerinden Türkiye aracılığı ile Avrupa’ya ulaşan hattı ile örtüşmektedir. 

Türkiye ve Çin’in “İpek Yolu”nu tekrar canlandırmak için ardı sıra ortaya koyduğu projeler iş birliği yapmaya sürecini artırmıştır. Bu kapsamda Türkiye ve Çin arasında 2009 yılından başlayarak “Uluslararası Taşımacılık ve Koordinasyon Stratejisi Antlaşması”, “Kuşak ve Yol’un İnşası ve Standart İşbirliğini Güçlendirme Ortak İnsiyatifi”, “Suçluların Karşılıklı İadesi Antlaşması”, “Uluslarası Karayolları Üzerinde Taşımacılık Antlaşması” ve “Çin Halk Cumhuriyeti ile Karşılıklı Kültür Merkezlerinin Kurulmasına İlişkin Antlaşma” olmak üzere sosyal, ekonomik, siyasi, eğitim ve kültürel içerikli bir dizi antlaşma imzalanarak bugüne gelinmiştir.  

 Çin’in, Asya’dan başlayarak Orta Doğu, Kafkaslar, Arap Yarımadası, Afrika ve Avrupa’ya kadar uzanan kara ve deniz yolları ile bu bölgeleri birbirine bağlayan “Kuşak ve Yol Projesine” entegre olan Türkiye, proje kapsamında yatırımları finanse etmek niyeti ile kurulan ve yaklaşık 58 ülkenin kurucu olduğu ve toplamda 100 milyar dolar sermayesi olan Asya Altyapı Yatırım Bankasına (AAYB) 2,6 milyar dolarlık kayıtlı sermaye ile ortak olmuştur. Gelinen noktada Çin’in ortaya koyduğu çok geniş ölçekli “Kuşak ve Yol Projesi”nin kaderi,  Rusya, Hindistan ve Türkiye gibi bölgesinde etki alanı geniş olan ülkelerin desteği ve işbirliği içinde olmasına bağlıdır diyebiliriz.

 Dünyanın dört bir yanında hüküm sürmek isteyen Amerika’nın hoşuna gitmeyen ve Çin’in başını çektiği ekonomik gelişmeler muhtemel yeni huzursuzluklara da kaynaklık edecek mahiyettedir. Amerika ile Çin’in rekabete girmesinden oluşan hengamenin ortasında yıllardır kanayan yara ve günümüzde alenen asimilasyona doğru evrilen “Doğu Türkistan” coğrafyasındaki zülüm gören soydaşlarımız seslerini duyurmaya çalışmaktadır. Bu süreçte Amerika,  Doğu Türkistan sorununa sahip çıkmaktadır. Bu durumu Çin ve Rusya aleyhte bir propaganda aracı olarak kullanmaktadır. Örneğin ülkemizde yayın yapan Rusya destekli yayın kanalları, Doğu Türkistanlıları  ayrılıkçı İslamcı radikal grup, Amerika’yı da bunları kullanan bir ülke, zülüme dur demek için eylem yapanları da Amerika’nın politikasına alet olanlar diye tanımlamaktadırlar. Ülkemizde yapılan bu propagandanın diğer ülkelerde de yapıldığı bir realitedir ve zulmün şiddeti her geçen gün artarak bir milleti asimile etmeye dönüşmektedir. 

Çin’in Doğu Türkistan’da camilerin içine kadar girip liderlerinin resimlerini duvarlara asarak alenen komünizm propagandası yaptığı, Uygur Türkü her aileye bir Çinli yerleştirerek aile yapısını bozmaya çalıştığı ve Doğu Türkistanlı kızların Çinli erkeklerle evlenmeye zorlandığı, karşı gelenlerin hapise atıldığı, daha da kötüsü Hitler döneminin soykırımından daha beter bir şekilde  milyonlarca Doğu Türkistan Türkünü toplama kamplarında yaşamaya mahkum ettiği, bu durumun Birleşmiş Milletlerin raporlarına, Avrupa Birliği Konseyi tavsiye kararlarına yansıdığı bir dünyada, ciddi tepkilerin duyulmamasının altında ekonomik ilişkilerin yattığı ve tepki veren ülkelerinde yine insan haklarından ziyade ekonomik saiklerle tepki koyduğu bir dünyada yaşıyoruz. 
 
Bu durumda Doğu Türkistan sorununun asıl çözüm anahtarı Türkiye’nin elindedir. Doğu Türkistan’daki zulmü durdurma noktasında Çin’i ikna edebilecek ve durduracak adımları atacak olan en güçlü ülke Türkiye’dir. Ekonomik ve siyasi ilişkiler yoğun olduğu bir süreç ve dönemde bu ikna sürecinin zor olacağı açıktır. Türkiye’nin ekonomik ilişkilerin sarsıcı etkisinde kalmadan Doğu Türkistan’daki zulmü çok derin bir perspektiften değerlendirmesi gereklidir. Türkiye sorunun sadece Doğu Türkistan sorunu olmadığının farkında olarak hareket etmelidir. Bu farkındalığın sivil ve siyasal toplumun topyekun harekete geçirilerek oluşan siyasi irade ile sevk ve idare edilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda Ülkemizdeki sivil toplum örgütleri birlik ve beraberlik halinde hem ülke içinde hem de İpek Yolu üzerindeki ülkelerde bulacakları paydaş stk’larla düzenleyecekleri toplantı, konferans, panel, sempozyum ve benzeri etkinliklerle  Doğu Türkistan’daki insanlık dramını ve demokrasi sorununu gündeme taşımaya azami gayret göstermelidir. Siyasi irade ise Çin’in toprak bütünlüğüne saygılı olduğunu ancak Doğu Türkistan’da  yaşanan insanlık dramının bir an önce sonlandırılması gerektiğini, bu sorunun çözümü için Türkiye’nin hakemlik rolü üstlenebileceğini uluslararası platformlarda gündeme getirmelidir. 

Netice itibari ile Türk Dünyasının top yekün olarak üzerinde hassasiyetle durması gereken Çin’in soydaşlarımız uyguladığı zulum karşı durmak görevi, Türk Devleti ve Milletinin omuzlarına tarihin yüklediği kutsal bir görevdir.

Mustafa Güçlü
Anadolu-Sen Konfederasyonu
Genel Başkanı