Köy ve kent nüfusunun birbirine oranının hızlı değişimi ile dijital gelişimin insan hayatına yoğun bir şekilde nüfuz edişi, insanların sosyal alışkanlıkları üzerinde önemli değişiklikleri neden olmuştur. Bu değişim süreci zamanla toplumların temel değerlerini negatif yönde sarsacak mahiyete bürünmüştür. Bu olumsuz ortamı ve havayı dağıtacak önemli tedbirlerin başında okullarda verilecek "ahlak eğitimi" gelmelidir. Ancak bu eğitim haftada bir ders saati olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin müfredatı arasına sıkıştırılarak verilemez. Din Kültürü dersinden bağımsız olarak "ahlak eğitimi” müstakil ve uygulamalı bir etkinlik mahiyetinde haftada en az iki saat olmak üzere ana sınıfından itibaren okullarda verilmelidir. 

 

Eğitim sistemimiz, uzun yıllardır Milli Eğitim markasını kullanmasına rağmen merkezine Batılı değerleri ön plana alarak bir kimlik inşa etmeye çalışmıştır. Bugüne kadar Batı'dan aktarılan eğitim reformları, kendi kültürel kodlarımızla örtüşmeyen bir duyuş ve bilişe sahip ahlaki insan (!) yetiştirmeye yönelik olmuştur. Bu bakış açısının tutarsızlıkları ile yol alınamayacağı artık kamuoyunun ortak siyasi iradesi tarafından da kabul görmektedir. Gelinen noktada kendi özgün bakış açımızı dikkate alarak, sorunlarımıza sistemli bir pedagojik perspektifle bakarak, insanımızın yaşamını dönüştürüp, toplumu şekillendirerek yeni bir ahlak düzeninin inşa edilmesi lazımdır. Diğer bir ifadeyle başka medeniyet değerlerinin ürünü olan ahlaki öğretilerin evrensel olan içeriklerini de dikkate almakla birlikte, kadim medeniyet değerlerimizin ürünü olan ahlaki değerleri merkeze alarak beslenen bir "ahlaki insan" modelini, eğitim sistemimizin gündemine almalıyız. 

 

Ahlak eğitimi maddi ve manevi boyutuyla bir bütünlük içinde ele alınmalıdır. Bu kapsamda en sade boyutuyla manevi açıdan; teknoloji kullanımından, telefon konuşmasına; sofra adabından, sohbet adabına; eğlence adabından, seyahat adabına; akrabalık adabından, komşuluk adabına; yürüme adabından, hasta ziyareti adabına kadar tüm hayatı bir bütün içinde sarıp sarmalayacak, uygulamalı bir manevi ahlak eğitimi hayata geçirilmelidir. Maddi boyutu ile de yetişen nesillerimizi kuşatıcı bir üretim ve tükettim ahlakı verilmelidir. Aslında ahlaki eğitimin bu maddi boyutu, manevi boyutu da etki altına alacak bir güce sahiptir. 

 

Ürettiğinden fazla tüketen toplumların zamanla ahlaki zafiyete uğrayacağı kesindir. Bu nedenle üretim ve tüketim dengesinin sağlıklı temellere dayandırılmadığı bir sistemde, ahlaki değerlerin hayat bulması mümkün değildir. Üretime yönelik olarak, geniş vizyonlu nesiller yetiştirmeliyiz.  Yani nesillerimizi artık küresel sermayenin istediği gibi sadece verilen talimatları yerine getiren "fabrika tipi insan" modeline göre değil, yeni veya iyileştirilmiş ürün, hizmet veya üretim yöntemi geliştiren "inovasyon tipi insan" modelini esas alarak eğitmeliyiz. Bu insan modeline paralel olarak ilk önce üretip topluma teslim etmeyi, sonra tüketme hakkını elde etmeyi ilke edenin insan modelini geliştirmeliyiz. Tasarrufa önem vererek kaynak israfına gitmeyen; böylece sermaye sahibi olarak yatırım gücünü geliştirme kapasitesine sahip fertler yetiştirmeliyiz. 

 

Kısacası yetişen nesillerimizin bireysel sorumluluklarının fakında olarak sosyal sorumluluklarını yerine getiren fertler olarak yetişmesi için, Nurettin Topçu'nun Anadolu topraklarında hayat bulmasını istediği “ahlaki insanı" inşa etmemiz gerekmektedir. Bu inşayı da ancak Seyit Ahmet Arvasi Hocamızın ifadesiyle "milletimizin vicdanında yatan değerlere bağlı kalarak" yapabiliriz. Diğer bir ifadeyle eğitim sistemimiz içinde milletimizin tarihi tecrübelerine dayanan "irfan eksenli ahlaki değerler eğitimi" bir an önce hayata geçirilmelidir.


 Okunma Sayısı : 746         13 Kasım 2018