Eğitim,
bir yönü ile geleceği merkeze alan, hayal gücünü kullanarak
tasarlayan ve üreten insanların yetiştirilmesine dönük olarak
işleyen süreçler bütünüdür. İnsanı, “Eşrefi Mahlukat” yapan
özellik, kendisine öğretilen bilgiyle yetinmeden varlığını
Yüce Yaradan’ın emrettiği şekilde tekâmül ettirip, kendisine
verilenlerle yeni bilgiler üretmesidir. Zira insan anlama ve
anlamlandırma kabiliyetiyle
yaratılmıştır. Hem kendini hem de kendi dışındaki varlıkları
ve hadiseleri
anlamak ve
anlamlandırmak arzusundadır.
İnsan
aklın ve düşünce kapasitesinin ölçüleri dahilinde,
kendisi ve diğer varlıklar arasındaki ilişkiyi çözümler ve
anlamlı bir zemine yerleştirmeye çalışır. Bu noktada, insanın
tasavvuru devreye girer. İnsan tasavvuru, bir kısmı doğuştan
gelen, bir kısmı da beşikten mezara kadar geçen süreçte elde
edilen bilgilerle şekillenir. İnsan, tasavvurunun temelini
oluşturan bu ham bilgileri işleyip anlamlandırmakla Rabbine
verdiği sözün gereklerini yerine getirebilecek özne konumuna
gelebilir. Bu nedenle hazır üretilmiş bilgiyi yetişen nesillere
aktaran ve onları sadece bilgi transfer edilen bir “flaş bellek
nesil” konumuna indirgeyerek nesleleştiren
eğitim sisteminden
vazgeçilerek, bireyin kendi farkına varmasını sağlayan,
potansiyelini ortaya çıkaran ve özne olarak var olmasının
gerekli yeteneklerini ona kazandıracak bir eğitim felsefesiyle
eğitim anlayışımızın temelleri atılmalıdır.
İnsanın
yaratılıştan getirdiği
kabiliyetleri/doğası ve doğal şartların kendisine uygun
mahiyette sunduğu imkanlar öğrenme faaliyetleri ile bir potada
eritilerek ahenkli bir şekilde bütünleştirilmelidir.
Bu
sürecin ilk başladığı yer ailedir. Ailenin ilk görevi hayatta
güçlü bir şekilde tutulmasını gereken çocuğa ihtiyacı olan
güven duygusunu vermektir ailenin sağlam temeller üzerine bina
edildiği bir ortamda gelişimini sağlayan nesiller hem bireysel
gelişimlerini hem geleceklerine dair güvenli bir inanç duygusu
içinde olurlar. Dışa açık, kendini ifade edebilen, takım
çalışmasına yatkın bir zihin yapısının temelini ailede alan
çocuk, bu sağlam temel üzerine gelişimine okulda devam eder.
Öğrenme sürecinin ana yapısı bu sistemle belirlendiğinde
öğretmen ve öğrenciye düşen sorumluluklar her iki tarafın özne
konumunda olarak etkileşim ve iletişim içinde olmasını
beraberinde getirecektir. Bu noktada hem fiziksel hem yapısal
olarak değişen
özgün bir
okul modeli ortaya çıkmış olacaktır. Böylece okullarımız hem
bireylerin kendilerini özgürce gerçekleştirdikleri, ifade
ettikleri, geliştirdikleri, anlamlandırdıkları hem de
ortak akılı
oluşturarak birliktelik içinde aynı hedefe doğru yol
alabilecekleri zeminleri öğrencilere sunan yapılar
olacaktır.